29 Ekim 2007 Pazartesi

MEMLEKETİM....ŞİRİN MEMLEKETİM....GÖLBAŞI




KALDIRIM ÇİÇEĞİ......









KALDIRIM ÇİÇEĞİ

Bir rüzgar ki savurmuş tozunu
Kim bilir nerden bulmuş kokunu
Almış getirmiş seni buraya
Boynun bükük kalmışsın ortada
Hasret kalmışsın bir damla suya
Ey kaldırım çiçeği layık mıydın sen buna

Yüce dağlar mekanındı senin
En olmaz yerlerde açardı tenin
Gökkuşağını bile kıskandıran rengin
Solup gitmiş, olmuş şimdi çirkin
Enginlere konmaz iken, kaldırım olmuş yerin
Ey kaldırım çiçeği layığın bumuydu senin

Sıkışmış bedenin iki taş arasına
Beton binaların gölgesi vurur başına
Gelip geçen ezer, basar yaprağına
Kokun bile yok olmuş, dumanlı kasabada
Nerde o mağrurluğun, kabarma boşuna
Kaldırım çiçeği yalnızları oynarsın tek başına

Taş bile yerinde ağır demiş! Atalar
Senin özgürlüğün bu şehirde bu kadar
Bu şehir bizim gibi senide bağrına basar
Ezilen olsan da, yaşamda var
Güzel olmasa da vatanındaki kadar
Kaldırım çiçeği; burada hayat böyle akar.

29.10.2007 / Gölbaşı
Mehmet GİRİŞİT

23 Ekim 2007 Salı

ŞEHİDİME.......!









ŞEHİDİME……!

Bu vatan ki, evlatlarını
Gelin gibi süsler kınalarla
Davulla, zurnayla
Düğünlerle, coşkuyla
Yollar asker ocağına
Vatanın yılmaz bekçisi ola
Dün böyleydi, bugün de, yarında
Esirgemeden özünü
Kırpmadan gözünü
Dalar akrep yuvasına
Feda eder canını vatan uğruna

Kimi Doğulu
Kimisi batı Anadolu
Kimi Laz,
Kimisi de Çerkez,
Kimi Türk, kimide Kürt oğlu
Hepside bu vatanın çocuğu
Pusu kurmuş bölücünün soyu
Yiğidim uzanmış toprağa boylu boyu
Mehmetçiğime kurşun sıkanın sonu
Lakin hainlerin bozulacak bu oyunu
İşte size; Ey şehit oğlu şehit
Yetmiş milyon olsun şahit
Alınacaktır intikamın
Akşama sabaha pek yakın

Şehidim;
Akan kanın değil boşa
Bu vatana bedel ola
Boynun bükük kalmasın sakın ha
Dökülen her damla kanına
Bin çakal feda ola
Sana sıkılan her kurşuna
Tek tek hesap sorula

Şehidim;
Kefenin olsun şanlı Bayrak
Yarin olsun kara toprak
Gözün kalmasın arkanda,
Sen rahat uyu ebedi sarayında
Sana kalkan eller kırılacak,
Hesap günü bugün ,
İntikamın mutlak alınacak.

23.10.2007 / GÖLBAŞI
Mehmet GİRİŞİT

16 Ekim 2007 Salı

KISKANÇLIK

KISKANÇLIK

Kırmızı mintanı giydim diye
Halay başı çekiyorum diye
Herkesin gözü bende diye
Ne yapayım kıskanıyorsun diye

Her gün kapıda yolumu beklersin
Gecikince sorgu sual edersin
Beni bu kadar çok mu seversin
Bela olacak başıma bu kıskançlığın

Öyle bir sıkıldım ki, düştüm dara
Daraldım resmen, koca dünyada
Arkadaş bile kalmadı etrafımda
Korkar oldum artık şu kıskançlığından

Çarşı Pazar dolaşamaz oldum
Baharı görmedim, açmadan soldum
Güneş varken gölgende kurudum
Hasta etti beni şu kıskançlığın

Çok fazla oldu artık fanatikliğin
Gönül kafesine beni hapsettiğin
Bir de kalmadı zincirlemediğin
Firar ettirecek beni şu kıskançlığın

Nasır tutmuş bak, kabarmış ellerim
Yıldız sarmış etrafımı, ağarmış tellerim
Kim ne yapacak beni fukaranın tekiyim
Yok edecek seni bu kıskançlığın bilesin

Gelme üstüme gelme, ela gözlüm
Bu can senindir, bilesin gül yüzlüm
Başkasını görmez gözlerim, şiir sözlüm
Kıskanma beni artık kıskanç sevdiğim

Gölbaşı / 15.10.2007
Mehmet GİRİŞİT

7 Ekim 2007 Pazar

BİR UMUT-BİN MUTLULUK

BİR UMUT-BİN MUTLULUK
Ne güzeldi o eski zamanlar
Bir varmış, bir yokmuş diye başlayan
Yorgun ve sessiz karanlık akşamlar.
Büyükannemin dilinde,
Büyükbabamın sözlerinde,
Anlatılırdı büyük hikayeler,
Sonsuz ve ölümsüz masallar.
Bir umutla, bin mutlulukla
Gözlerimizi kırpmadan dinlerdik
Ağızdan dökülen sözleri
Çocukluk çağlarımızda

Ne güzeldi o günler;
Şimdi çok uzaklarda kaldı oysa,
Masallar mutlu başlar,
Mutlu sonla biterdi
Her ne kadar hüzünlüde olsalar
Bir umutla, bin mutlulukla
Biz olurduk masaldaki kahramanlar
Gece rüyalarımızda.
Bir başka olurdu, Güneşli sabahlar.

Eskiden, biz çocukken
On evin birinde vardı, ancak televizyon
Plastikten oyuncaklar pahalıydı
Arabalarımız olurdu çamurdan
Ayakkabılarımız lastik Ermenek’ten
Dostluklarımız ise gerçek yürekten
Bir umutla, bin mutlulukla
Okuldan sonra toplanırdık su kenarında
Kimimiz doktor olur, kimimiz öğretmen
Oyun oynardık, sabahtan akşamlara

Oysa şimdi her şey olmuş yapay
Taklitler çoğalmış aradığını bulmak çok kolay
Ne hikaye kalmış ne masal
Ne anlatan kalmış, nede dinleyen çağalar
Dostlukların, para hırsı almış yerini
Unutulmuş, Bilgisayarla oynanır olmuş oyunlar
Bir umutla, bin mutlulukla
Unutulur olmuş fukaralıktan kalan zamanlar
Hani nerede o hayaller, nerede umutlar
Geçmiş zamanki anılarımda canlanırlar.

07.10.2007/ Gölbaşı
Mehmet GİRİŞİT

1 Ekim 2007 Pazartesi

GURBET GÜLÜ

GURBET GÜLÜ

Göçmen kuşlar gibi
Zamanla yarışır gibisin.
Almışsın evini sırtına
Düşmüşsün yollara, yollara
Bir diyardan bir diyara
Savrulan çiçekler gibisin
Ekildiği yerleri mekan bilen
Kökleşmeye hazır ağaç gibisin
Gurbeti sılaya değişir gibisin

Nasıl geçer uzak diyarlarda zamanın
Uzun, ıssız gecelerden sabahlara
İçini çekip uzun uzadıya
Dalar mısın şimdi ırak olduğun diyarlara
Sevdiklerin gelir mi aklına
Film şeridi gibi sıra sıra,
Ve Hayallerini;
Islatır mısın göz yaşlarınla
Yoksa Bir kalemde unutur musun,
Gurbet akşamlarında

Gurbetin sürgün çiçeği,
Gözümün nuru, Gurbet gülü dinle beni
Bak;
Dantel gibi örülmüş dertlerin
Çatlamış kaşın, Çökmüş gözüne hüzün
Ağlamaktan solmuş rengin yüzün
Bırak artık bırak bu inadı
Dön sılana bu güzün
Bitsin , bitsin gurbet yükün

Seni sevenlerin başladı yaprak dökümü
Bak seni bekler, seni
Taşıyamaz artık bedenleri bu yükü
Yık artık, yık hasret evini
Senin için söylenir gurbet türküleri
Dindir gözlerdeki yağmur selini
Dön artık dön, gurbet gülü

29.10.2007/ Gölbaşı
Mehmet GİRİŞİT